3 Ocak 2010 Pazar

SOKAK İÇİMİZDE



Kapıdan çıktığı gibi başlıyor ya. Evdeki karnım aç, yahu biri bana su getirse, ağlasam ulan biri kesin sesimi duyar, birinin gözünün içine baksam niye baktığımı anlamaya çalışır olasılıkları sokakta mütemadiyen yok.

Şimdi kapıdan çıktım, ayaklarıma zar zor aldığım ayakkabılarım kirlenmesin diye çift kat poşet bağlayarak çamurun bileklere kadar geldiği ara sokaklardan ilerliyorum. Başıma birşey gelse yanımda olur dediğim elemanları görüp az da olsa güvende hissediyorum kendimi. Azıcık da ulan bu elemanların tohumuna para saymadım diyerek paranın herşeyi satın alabilen gücüne dertleniyorum.

Karnım bilakis aç yürüyorum sokaklarda, birşekilde birşeyler tüketen insanlar benim için hem ulaşılmazlar hem de tiksinçler. Bencil biryerden bakıyorum onlara, sonra da onları tüketimden kurtarma planları beynime hücum ediyor.

Çamurlu sokakların sonunda çamurun üstüne tüm ihtişamıyla yayılmış demir raylar görüyorum. İnsan unsurundan bağımsız tek benim gördüğüm gibi oldukları için benim oluyorlar. Tren geçse hop birader nereye geçiyorsun diye sorma hakkım oluyor o sıra. Farkediyorum ki sahiplendiğim herşey benim görebildiğim gibi oldukları için benim oluyor.

Gördüklerimle, güvensizliğim birarada at başı giderken elemanlarım yanıma yaklaşıyor. Şimdi demir raylar hepimizin oluyor. Çünkü benim görebildiğim gibi gördükleri aşikar oluyor benim için. Ben, sahiplendiklerim ve elemanlar.

Bir öğle vakti o elemanlardan birini öldürüyor trenlerden biri. Bu raylar benim demesine fırsat kalmadan oluyor tüm bunlar. O rayların benim görebildiğim için benim olmadığını anlıyorum birden.

Hayatıma en köşeden giren herkimse veya ne ise hepsi sahiplendiklerimi paylaşmak benim olanı kendisinin yapmakla meşgul olduğunu farkediyorum.

Çocukken en önce öğrendiğim şeylerden biri sürekli hatırımda kıvranıyor. Şiddet ve sinir. Kıyasıya rekabet geliyor hemen ardından. Büyük balıklar ve küçük balıklar hemen oyundaki köşelerini alıveriyorlar. Kim kimi yutarsa oluyor.

Artık çocuk değilim ama sadece sokakta olmak ve öyle büyümek çocuklukta bırakıveriyor seni. Herşey tehditkar, rekabetçi ve sahiplenilmiş oluyor. Kendi alanlarını çitlerle çevirmiş kızgın mal sahipleri, anlayabildiğin ve karşı durduğun şeyler oluyor.

Sokak içimden çıkmıyor. İşin de olsa, evin de olsa sokak kapısından attığın her adım aynı güvensizliği getirip koyuveriyor önüne. Sokak hep içimde, mütemadiyen kalıyor.

Sokağa dönsem yabancılık çekmeyeceğim kenarlar köşeler buluyorum en soğuk havalarda. Üzerime giydiğim paltonun kazağın t-shirt'ün değerini kat be kat arttırıyorum. Sarınıp uyuyabileceğim kartonlar görüveriyorum çöplüklerde. Herkes hangi kafeye girsek diye bakarken ben hangi köşede sabahlayabilirim diye bakıyorum. Sokakta yaşayan insanlarla kan bağımın olduğunu düşünüyorum, hatta hissediyorum ve yakınlaşıyorum onlara...

Sokak içimden çıkmadan önce ben sokağa çıkmak istiyorum.

Hergünümün bir karesinde bu hatıralar canlanıveriyor sürekli, sürekli, sürekli...