9 Kasım 2009 Pazartesi

Değirmenler, Korkular, İnanış



Değirmenleri severiz ya biz, bi de olmasalardı...

Mevzunun kendisini biraz açalım; değirmenlerden korkmadığımız gibi korkmanın da değirmenden ötürü olmadığını bilakis kavrar meziyetteyiz, hasıl olan vukuat değirmenin dönmesi değil orada bir işlevi olmasıdır.

Vücut bulan metafor değirmene saldıran bireysel tahayyülün asılı vesilesiyle dönüyor olmanın işlevselliğini meşrulaştıran dinamizme müdahalesi ivedilikle gerekli olmasıdır. Değirmen öğütür o zaman öğütmenin gerek olmadığı bir çayırlıkta dönmesi sorun değildir.

İşin bir de dekadans* yönü var. İlahi hayaller kuranlar inanırlar, hayal kuranlar hayal kırıklığına uğrarlar. İnanmak umut etmektir. Kuşkusuz dini bir inanç değil bu. Değirmenler tersine güzeldir de. İçinde ihtiyaç duyduğun herşeyi barındırabilir. O zaman şu mudur: İnandığın anda değirmenler senin hizmetindedir.

Korkular, değirmenler ve inanmak üzerine devam eden söylevimizde çigilerden ibaret bir resme renk katmakla ilgili dert edinmek lazım diye de düşünüyorum. Renklendirilmemiş korkular ham haliyle korkutmaz bile, tıpkı renksiz bir değirmenin insan işi olamayacağı gibi. Üstelik inanmak hayatı renklendirir diye bir sav vardı hayatın birinde...

Son olarak facebook'un suratları pazara çıkartan işlevselliği ile ilgili yazdığım alttaki satırları meşrulaştırmakla şart oldu.

Şudur; modern zamanlar bireyi panoya taşır. Bireysel reklamını yapabilmesi için her türlü araç ve gereci onun önüne sunar. Bireyse ona sunulmuş egosal bakir alanı inanışının onda yarattığı tüm eziklikleri unutmak için delicesine kullanır. Unutmamak gerekir ki "metalar alemi büyüdükçe ruhlar alemi küçülür".**


*Geriye dönük bozulum, zamanın şu anına gelmiş eski kötü bir tekrar, kötü kopya
**K.Marx