30 Ağustos 2009 Pazar
Rāst āmadan
"Rast amadan" farsçada iki kişi karşı karşıya geldiğinde söylenen söz anlamını taşır. Aynı zamanda rast gelmek ve rastlantı kelimeleri de bu kökten gelir. Zamanın birinde iki kişi rastlantı eseri karşı karşıya geldi ve aşağıdaki sözler dökülüverdi.
S: Burası orta dünyaya açılan gizli geçit... yola çıkmadan önce sefer taslarını hazırlıyoruz bu resimde... soldan sağa doğru; Faramir, Legolas, Gimli, Aragorn....
G: Yaratıcılığın bir çocuğunki kadar matrak alfonso fakat bu geçidin gerçek sahibini hala söyleyebilmiş değilsin yoksa yoksa sen misin?
Ah alfonso aklımın en uç köşelerinden geçen fiki iplikçikleri senin beyninde bir kıvılcım olmayacaksa gürleyen gökyüzü adalya ile birlikte sana vermek isterim bana da bu geçidin ismi kalır...
S: Bir kıvılcımla başladıysa bu hayat, eğer yanmaksa yaşamanın kendisi, ne lüzum var, söndürme ben ateşimde kalayım, belki de küllerimde bulurum bir ankanın doğuşunu, yada rüzgara karışır özgürlüğe savrulurum, kendimi bulurum belki de, belki bir dağ yamacında, izlerken güneşin doğuşunu... birgün GÖKlerde olurum, birgün DAĞlarda, ama hep özgür olurum, hesapsızca açarım yelkenlerimi, ufuğa doğru giderim....
G: hesapsız sokak çocuklarının gülüşlerinde bulamamak seni işte o acıtır. Anka kuşundan bahsediyorsun. Ateş düştüğü yeri yakardı hep ama şimdi anka'nın gittiği heryer ateşim olur araf cehenneminde... bilinmedik adreslerin insanı olmak için doğmadı bu beden. Saflığın ruhunda iz bırakacaksa bırak kirlensin sonsuza kadar. kirli ellerinle dokunursun o zaman özgürlüğün lakayıt serzenişlerine. Ve kıvılcımlarla bezenmiş gökyüzüne yükselen bir yakarış sezersen hem ismi hem cismi onun şiddetini çağırıştırır sana. Ve tanrı seslenir:
Kimin bu kayıtsız irade.
S: Tanrı bir beden miydi düşlerimde, yoksa kimsesiz bir seyyah mıydı, güzel mutfaklı bir evin hayalini kuran, kendi düşlerinde... şehir şehir ilerlermiydi gökyüzünde, yoksa hayalini mi kurardı yakacaklarının, cehenneminde... gözleri var mıydı bilinmez, serzenişleri var sanki, bilinmezlikler içinde... peki yeterince safmıydı deyişlerinde, yoksa kandırılmak mı istiyordu gecelerinde... o da haklıydı, özgür olmak yetmiyordu, birine bağlanmadan zaman geçmiyordu....
G: ah garabetlerin yanıbaşında ufacık kanatlarını tanrıya hediye eden renksiz melek yoksa hayal ettiklerin hep bu muydu. Sessiz coğrafyaların iklimlerinde seyyah olmak mı kalırdı yoksa durup düşünmek mi. Düşler miydi gezegenlerin sınırında yerçekimsiz yaşamlara inadına adım atan. Ve evler geçerken yolların kenarından. Durup düşlemek isteyen gidenler miydi. Gidilirken yavaş ve ruhsuzca.
Bana ütopyaların gerçeklerinden bahsederken, geçmişte köşede duran bi bakış, gökyüzünü kaplamış bir huzur ve binbir dünyaların tek sahibimi kalırdın.
Şarap nehrinde yıkanırken, havarilerin gülüşlerine gark olmak mıydı yoksa belirsiz evler ve onların aşhaneleri...
S: Bir rüya görmüştüm; bir ütopyanın içine düşmüşüm, huriler vardı cennetmişçesine, ölümsüzlük vermişler sonsuz sular akan hayat çeşmesine... yürüdükçe ruhsuz bedenim canlanır, adımlarım hızlanır olmuştu.. sanki bir hedefim vardı, evet evet hatırlıyorum, görevim bir anahtarı bulmaktı... aradım en kuytu köşelerinde, nice tehlikeler atlattım karanlık labirentlerinde... buldum anahtarı koyulmuştum geri dünüşü olmayan yola... açtım kapıyı, gerçek dünyaya düştüm geri... olmak istediğim yer burası değildi..!
İKİ DİL, İKİ LİSAN, İKİ RUH SESSİZLİĞİ KABUL ETTİKLERİNDE RAST GELDİKLERİ HALLERİNİ ZAMANIN GİRİZGAHINA BIRAKIP YOLCULUĞUNU İZLEDİLER.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder